TOPKAPI Sarayı’nın yedi seneden buyana başkanlığını yapan Prof. Dr. İlber Ortaylı, sarayda pazar günü düzenlenecek bir törenle bu görevini bırakıyor.
Daha önce Türk Tarih Kurumu’nun başında bulunan ve görev süresini tamamlaması üzerine üniversiteye dönen Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile halefi Prof. Dr. Ali Birinci’nin ardından türlü dedikodular çıkmış ve hocaların “görevlerinden alındıkları” falan iddia edilmişti…
Önümüzdeki günlerde İlber’in gidişi hakkında da böyle dedikoduların çıkacağını ve saçma sapan sözlerin edileceğini bildiğim için, saraydan ayrılış sebebini peşinen söyleyeyim: Yaş haddi, yani devlet görevinde bulunanlar için limit kabul edilen 60 küsur yaşına gelmiş olması…
Vaktiyle meşhur ressam Çallı İbrahim’i de akademiden aynı şekilde, yani yaş haddi sebebi ile emekli ettikleri zaman Neyzen Tevfik “Yahu, sanatçı bostan beygiri midir ki gücü-kuvveti kalmadı diye tekaüd ediyorlar?” demiş ya, işte onun gibi… Kanunlar böyle ve alanında tek kabul edilen üstadlar bile belli bir yaşa geldiklerinde meslek hayatlarının en tecrübeli döneminde olduklarına bakılmaksızın teşekkür edilip gönderiliyorlar…
İNADI SAYESİNDE…
“Topkapı Sarayı Başkanlığı” makamını bir önceki Kültür Bakanı Attilâ Koç ihdas etmiş ve İlber Ortaylı sarayın ilk başkanı olmuştu. Aradan yedi sene geçti ve Attilâ Bey’in ne kadar doğru bir seçim yaptığı, tayinin daha ilk aylarından itibaren anlaşıldı. Topkapı Sarayı, müze haline getirilmesinden sonraki tarihinde görmediği kadar zengin sergilerin mekânı oldu, akademik toplantılara evsahipliği etti ve daha da önemlisi, saraydan İlber’in sayesinde hemen her an ve şimdiye kadar olmadığı derecede bahsedildi. İlber Ortaylı’nın başkanlık makamında bulunduğu yedi sene boyunca, gazetelerde yahut TV’lerde sarayın bahsinin geçmediği tek bir hafta bile yoktur!
Topkapı Sarayı imparatorluk devrinin haşmetini aksettiren bir müze olmasının yanısıra devletin çok önemli bir protokol mekânıdır. Türkiye’yi ziyaret eden yabancı devlet adamları ve heyetler saraya mutlaka götürülür ve “Biz, işte böyle bir geçmişten geliyoruz” denir.
İlber Ortaylı, bu protokol görevini hakkıyla yerine getirdi. Bildiği diller sayesinde Rus’undan Amerikalı’sına, Alman’ından İranlı’sına, Fransız’ına ve İsrailli’sine kadar yabancı misafirlerin hemen tamamını kendi dillerinde konuşarak ağırladı.
Ama, bu yedi sene boyunca yaptığı hizmetlerin bence en önemlisi, Topkapı Sarayı’nı işgallerden kurtarması idi… Meselâ, Sultan Abdülmecid zamanından kalma koskoca Darphane-i Âmire’nin “şehir müzesi yapıyoruz” diyerek kendilerine tahsisini sağlayan ama binanın duvarlarına müze niyetine iki fotoğraf asmakla yetinip mekânı geceleri düğünler için kiraya veren ve mahalle salonu haline getiren vakıfları saraydan uzaklaştırmak, ancak İlber’in inatçılığı sayesinde olabilirdi ve öyle oldu…
Prof. Dr. İlber Ortaylı için pazar günü sarayda bir vedâ toplantısı yapılacak ve sevenleri İlber’i iftihârını yeni bir hayata uğurlayacaklar…
OTUR VE SADECE YAZ!
Dostum ve arkadaşım İlber’e hayatının bu yeni döneminde mutluluklar temennî ettikten sonra, bir arzumu ona hitaben söylemeden edemeyeceğim:
Topkapı Sarayı’nın başkanlığını, yahut senin tâbirinle “saray nâzırlığı”nı yedi sene boyunca yaptın ve iki gün sonra izzet ü ikbâl ile o makamdan ayrılıyorsun. Bundan sonra zamanın, imkânın, herşeyin var! Dolayısı ile artık otur ve sadece yaz! Zira, Türkiye’de bugün senin rahatça konuştuğun dillerin tamamını öğrenmiş, hâkim olduğun bibliyografyayı senin kadar hazmetmiş ve en önemlisi, hem doğu hem batı üzerinde analiz yeteneği yine senin kadar kuvvetli başka bir tarihçi maalesef mevcut değil! İşte bu yüzden artık otur, sadece yaz ve ilmin ile mütenasip yeni, kalıcı eserler ver!
Zaten “saray nâzırı” olmana hepimizden fazla sevinen rahmetli Neslişah Sultan da hep “İlbeeeer! Yaaaaz” demez miydi?