mobil haber uygulaması
Türkçe Konuş
haber oku

Ortadoğu haritasıyla ilgili bilinmeyen gerçekler

Editör ~ 29 Ağustos 2013 ~ Gündem ~ 2282 Kez Görüntülendi. A- A+

Star yazarı Fehmi Koru, bugün köşesinde, Suriye’ye yapılması planlanan askeri müdahaleye ilişkin televizyonda yapılan yorumları eleştirirken cevabı es geçilen sorulara cevap aradı.

İlk olarak, ABD’nin neden sadece İngiltere ve Fransa’dan başka bir ülkeyi yanına almadığını soran Koru, ABD’nin İngiltere ile Fransa’yı yanına alarak şu mesajı vermeye çalıştığını öne sürdü: Suriye’nin de içinde yer aldığı eski Osmanlı topraklarının Ortadoğu’daki haritası, 1. Savaş henüz bitmemiş ve kimin yenileceği bilinmezken, 1916 yılında, Fransa ile İngiltere işbirliğiyle çizilmişti.

O dönem hükümetlerinin de onayladığı gizli anlaşmalardan Sykes-Picot anlaşmasına vurgu yapan Koru, anlaşmayla Osmanlı’nın Ürdün nehri boyunca Filistin’e kadar uzanan topraklarını İngilizlerin, bugünkü Irak, Suriye ve Lübnan’la Anadolu’nun güneyindeki bazı vilayetleri Fransızların aldığını, İstanbul ile Erzurum dolaylarınınsa Ruslar’a bırakıldığını, Hicaz bölgesinin de işgal edilmeyeceği, ancak yönetimini İngilizlerin belirleyeceğini hatırlattı.

100 YIL ÖNCE CHURCHİLL’İN ÇİZDİĞİ HARİTA

Koru, bugünkü Ortadoğu haritasının Sir Winston Churchill’in Kudüs’teki King David Oteli’ndeki odasında, cetvelle çizdiğini iddia etti.KARAR SÜRECİNİN UZUN SÜRME NEDENİ? 

Anlaşmanın bugün de geçerliliğini sürdürdüğünü kaydeden Koru, karar sürecinin bu kadar uzun sürmesinin nedenini Sykes-Picot türü müzakerelerin vakit almasından olabileceğini, 1916’da müzakarelerin beş ay sürdüğünü belirtti.

ESED’İN GİTMESİNİ GERÇEKTEN İSTİYORLAR MI? 

Televizyonda yorum yapanlar için ‘koltuk generalleri’ yakıştırmasında bulunan Koru, pek dillendirmedikleri önemli bir soruya daha cevap aradı: Müdahale planlayanlar Suriye’de ne sonuç almayı hedefliyorlar; Esad-Baas rejimini devirip demokratik bir hükümetin oluşmasını mı sağlayacaklar?

Soruya kesin bir dille “Hayır” cevabı veren Koru, nedenlerini şöyle sıralıyor:

… Özellikle Mısır ve Tunus’ta sandığın belirlediği tablo Batılı güçlerin hiç hoşuna gitmedi; bunca kanın dökülmesine seyirci kalmalarına yol açan, Suriye’de de benzer bir tablonun çıkabileceği endişesidir zaten… Esad-Baas rejiminin devrilmesini isteselerdi, bunu getirecek müdahale için iç-savaş boyunca ellerine hayli gerekçe geçmişti; kıllarını kıpırdatmadılar…

Üçlü ittifak (ABD, İngiltere ve Fransa), büyük ihtimalle, Esad’lı ve hatta Baas’lı bir formülü tercih eder. Tabii biraz ehlileştirilmiş, uslu hale getirilmiş, tövbekâr olmuş haliyle…

 SYKES-PİCOT NE ÖNGÖRÜYORDU?

Prof. Dr. Çağrı Erhan’a göre 1916’daki Sykes-Picot anlaşması Suriye’nin, Fransa nüfuz alanı içinde olmasını öngörmekteydi. Nisan 1920’de San Remo’da Britanya ve Fransa, Suriye’nin geleceği konusunda görüş birliğine vardılar. Fransız kuvvetleri 24 Temmuz’da Şam’a girdi. Fransızlar sözde “kral” Faysal’ı Şam’dan kovdu. Bağdat’a giden Faysal, Britanya tarafından Ağustos 1921’de Irak kralı ilan edilecektir.Fransa, Suriye’yi tam anlamıyla paramparça ederek 6 “devlet” kurdu. Daha sonra bunların bir bölümünü Suriye ile birleştirdi. Lübnan ise ayrı bir devlet haline geldi. Sömürgecilerin altın kuralı “böl ve yönet” ilkesi gereğince Suriye’yi etnik ve mezhebi kompartımanlara ayıran Fransızlar, yıllar sürecek toplumlar arası düşmanlığın da tohumlarını ektiler.

İSRAİL’E KARŞI ÇIKANI SİLDİLERŞerif Hüseyin ise kendisini çoktan Hicaz Kralı ilan etmişti. 1924’te Türkiye’de halifelik makamının ilga edilmesinden sonra halife unvanını da kullanmaya başlayan “Hicaz Emiri” Hüseyin’in, Filistin’e Yahudilerin yerleşmesine karşı tutumu Britanya’yı rahatsız ediyordu. Londra bu kez Necd Sultanı (Deriye Emiri) Abdülaziz bin Suud’u Şerif Hüseyin’e karşı kışkırttı. Hüseyin Mekke’den çıkartıldı ve 1926’da Necd ve Hicaz Krallığı kuruldu. Bu devlet 1932’de Suudi Arabistan adını alacaktır. Kurulduğu günden itibaren de Britanya ve ABD ile çok sıcak bir ilişki içinde olacaktır.

ÜÇ SONUÇProf. Dr. Erhan, tarihin, bu tarihî olaylardan bugünkü Ortadoğu için en az şu üç sonucu çıkartmanın mümkün olduğunu kaydetti:

Birincisi; Orta Doğu’nun 100 yıldır kaynayan bir cadı kazanı haline gelmesindeki en önemli faktör, dış müdahalelerdir. Bölgede çıkarı olan devletlerin sürekli operasyonları olmasaydı mevcut tablo ortaya çıkmazdı.İkincisi; Dış güçlerin bölgedeki işbirlikçileri yoluyla Ortadoğu’ya müdahil olduklarıdır. Küffara karşı Cihad-ı Ekber ilan etmiş Devlet-i Aliyye’yi arkadan vuran yerli işbirlikçileri olmasaydı dış aktörler bölgede bu kadar rahat at oynatamazlardı.Üçüncüsü; kralların ve diktatörlerin kişisel çıkarlarını din ve soy kardeşliğinden önde tuttukları bu bölgede milletine ve soydaşına ihanet edenlerin makûs talihleri hiç dönmemiştir.


Etiketler:

habere yorum yapın

Yorum yapın: