Hıncal Uluç ~ 15 Ekim 2011 ~ Yazarlar ~ 3197 Kez Görüntülendi. A- A+
Sevgili Oben “Hıncal Uluç geçen hafta benim ‘İstiklal Caddesi öldü’ yazıma takmış” diye başlıyor.. Yanıt veriyor.
Yanlış, Oben.. Doğrusu.. Hıncal Ağbi senin geçen haftaki yazını okumuş, onu üzerinde durulmaya, yanıt verilmeye değer bulmuş.. Sana bir ağabey öğütü.. Takanlara, takıntılı olanlara sakın yanıt vermeye teşebbüs etme.. Onlara verdiğin değer seni küçültür, gazetenin sütunlarının boşa işgaline sebep olur, okurun sana güvenini azaltır.
Oben, bu defa “New York ve Londra’nın, İstanbul’dan daha pis olduğunu kabul ediyorum. Ama benim sorunum, benim halkımla.. Biz böyle değildik be Hıncal Abi! Bu vurdumduymazlık, bu kadir bilmezlik nerden çıktı” diyor.
“New York, Londra’dan bana ne?. Benim sorunum kendi kentim, kendi insanım” demesine katılıyorum..
Ama “Biz böyle değildik” abartmalı.. Biz hep böyleydik de, bu kadar değildik belki Oben..
Bu ülkedeki milyonla sigara tiryakisinin de hakları olduğunu düşünmeden alınan bir karar, işi bu hale getirdi, bana sorarsan..
Binalarda, tiryakiler için, dışarı ile tüm bağlantısı kesilmiş, fevkalade havalandırmalı odalara bile izin verilmeyince, tiryakiler sokağa indiler.. Kapının önüne.. Büyük iş yerlerinin ve alış veriş merkezlerinin kapıları, dev kül tablalarına dönüştü.
İstanbul’un en kirli yerlerinden biri, Sabah gazetesinin önü, bilir misin?. Tam bir izmarit çöplüğü.. Kentin kirliliği ile mücadele etmesi gereken insanlar, Goethe’nin dediğinin tam tersini yapıyorlar. Kendi kapılarını kirletiyorlar. Herkes kendi kapısını kirletince, şehir de böyle rezil oluyor.. Yürüdüğün kaldırım baştan sona, sigara izmaritleriyle doluysa, sen artık elindeki herhangi çöpü atmak için kutu arar mısın?.
Geçen gün bir “de luxe” spor otomobilin (34 HH 0791) camı indirildi. İçerde oturan iki genç kızdan biri elindeki pet şişeyi, Kanyon’un tam önünde, Büyükdere Caddesi’ne bıraktı..
O Allahın belası pet şişeler, genç kızların ayrılmaz parçası oldu ya.. “Bol su için zayıflarsınız” efsanesi yüzünden.. Şimdi hepsinin bir elinde cep telefonu, öbüründe pet şişe var.. Öyle doğmuşlar gibi..
..Ve de tabii, kentin her köşesinde fırlatılmış pet şişeler.. Arkası zincirleme.. Pisliği gören fırlatıyor.. Naylon poşetler, gazeteler, boş kutular, artık yiyecekler..
İngiltere leş olduğu zaman Birleşik Krallık Başbakanı Margaret Thatcher “Bu ülkenin başbakanı olduğum için utanıyorum” demişti..
Oxford Caddesi‘nin nasıl çöplüğe döndüğünü bir gezi sonrası Sabah’ta yazdıktan 15 gün sonra Londra Belediye Başkanı imzalı bir “Teşekkür ve özür” mektubu almıştım. Adamlar medyayı nasıl izliyorlar, anlayın.
“Haklısınız. Gerekenin yapılması için bölge belediyesi uyarılmıştır” diyordu, Londra’nın anahtarının sahibi olan adam…
Sen yanıt aldın mı, arka arkaya yazdığın yazılara Oben?. Beyoğlu, ya da Anakent Belediye Başkanı imzalı bir yazı geldi mi, lütfedip?.
Çünkü umurlarında değil. Bu kentin pisliği kimsenin umurlarında değil. Onlar kentin sokaklarında dolaşmıyorlar ki?. Onlar senin benim yaşadıklarımı yaşamıyorlar ki..
İstanbul, tarihinde bir kez, “Bal dök, yala” tertemiz oldu. Sen dünyada yoktun herhalde.. Mümtaz Tarhan adlı bir vali, sokağa tükürenden başlayarak, her çöp atana, peşin para 5 lira ceza kesmeye başladı. Parası olmayan karakola davet ediliyordu. İstanbul muma döndü. Tarhan gitti, uygulama bitti..
Geçen akşam Aya İrini’den çıktım. Ercan ana kapının önünde bekliyor.. Topkapı Sarayı‘nın önü yani.. İki asker iki yanda nöbetçi ve o iki nöbetçinin tam ortasında bir mısır koçanı.. Üniformalı nöbetçinin önünde, yediği mısırın sapını oraya atacak kadar pervasız adam.. Nöbetçi de aldırmıyor zaten.
Paris de kirli.. Ama ora insanı, Louvre’un önüne mısır koçanı atmayacak kadar saygılı, izanlı.. Buckingham Sarayı önünde çöp olur mu, o pis Londra’da.. Biz, kentimize sevgiden sonra, eserlerimize, tarihimize, kültürümüze saygıyı da yitirdik.. Peki nasıl bitecek?.
İlle Mümtaz Tarhan gibi valiler mi gerekli..
Bir yol daha var, Oben!..
***
Yıl 1981.. Erkekçe dergisini çıkarmak için İstanbul’a geldim.. Yazı İşleri Müdürüm sülaleden İstanbullu bir genç kız, Serpil.. Ben seferiyim, Ankara’dan gelip gidiyor, öbür yazı müdürüm Ali’nin (Kocatepe) evinde kalıyorum. Serpil ev sahibi.. Bir gün arabası ile beni eve bırakacak. Cağaloğlu, Levent.. Yol uzun.. Bir sigara yaktım.. Bitmek üzereyken camı indirmeye başladım.. Serpil anladı, uzandı, kül tablasını çekti.. “Buraya” dedi.. “Bu kent leş, bir ben mi kurtaracağım” dedim..
“Biri başlamalı” dedi Serpil, sessizce.. O, İstanbulluydu!..
Kaynak: SABAH
Etiketler: