Gençlik dönemi depresyonları, ergenlik dönemi depresif etkileri Türkiye’de işsizlik oranının yüksekliği, eğitimde fırsat eşitsizliği, gelecek tahminleri yapmanın güç oluşu ve eğitim sistemindeki sınavlar nedeniyle gençler arasında kaygı düzeyi yüksek. ÖSS bile tek başına gençler için büyük bir kaygı nedeni ve kaygılar depresyona zemin hazırlıyor. Özellikle sınava bir hafta kala, aileler psikiyatrların kapısını çalarak, çocuklarının sınav heyecanını yenmesi, daha çok çalışması için ilaç verilmesini istiyor.
“Bu dönemde çoğu genç depresyona giriyor. Depresyon tedavi edilmeyince gencin okul başarısının yanı sıra tüm geleceği etkileniyor. Bu gençler ilerleyen yaşlarda karşımıza öfkeli ve saldırgan bireyler olarak çıkıyor” diyen psikiyatrist Prof. Dr. Özcan Köknel’in sorularımıza yanıtları şöyle:
Depresyon gençler arasında yaygın mı?
Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı bir araştırmaya göre depresyon az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde aynı sıklıkta görülüyor. Tüm ülkelerde ruhsal hastalıkların görülme oranı aynı. Ruh sağlığı tamamen iyi olanların oranı yüzde 36-40. Bunun dışında kalanların yüzde 18-24’ü tedaviye gereksinim duyan ruhsal bozukluklara sahip. Geri kalan yüzde 40’ın yüzde 9’unda belli belirsiz ruh sağlığı sorunları var. Yüzde 18-24 içerisinde Türkiye’de tedaviye gereksinim duyanların oranı yüzde 21-22. Depresyona baktığımızda çıkış çağının gençlik çağı olduğunu görüyoruz. 2-24 yaş grubundaki her beş gençten birinde depresyon var. Depresyon, çağın en sık rastlanan hastalığı. Üstelik gençlerde ne yazık ki hastalığı tanımak da çok zor. Çünkü gençlerin tipik davranışlarıyla büyük benzerlikler gösteriyor.
Nasıl benzerlikler?
Mesela karşı çıkma, olumsuzluk, toplum dışı ve topluma karşı davranışlar, tedirginlik, asık suratlı olma, ters davranış ve tutum, aile çevresine uyum güçlüğü, aile sorunlarında işbirliğinden kaçınma, aileden uzaklaşma, odaya kapanma, okulda başarının düşmesi, giyime dikkatsizlik, sevgi ilişkilerinde reddedilme ve reddedilmeye karşı özel duyarlılık gibi durumlar hem gençlik çağına özgüdür hem de depresyona. Tanımı gerçekten güç oluyor. Bazen hekimler bile tanıyamıyor. Çok defa böyle bir gençle karşılaştığımızda aileye böyle bir ihtimal olduğunu söylüyoruz ama onlar kabul etmek istemiyor. Bunlardan biri Ataköy’de birkaç yıl önce intihar eden bir gençti. Depresyonda olduğu kesindi, aileye söyledik, hastaneye yatıralım diye. Ailenin hoşuna gitmeyen bir mesaj bu. Ondan sonra intihar etmişti. Özellikle depresyonda olan 10 gençten bir-ikisi intihar ediyor.
Ergenlik en zor dönem
Teşhisi güç dediniz. O zaman pek çok gençteki depresyonu kaçırıyor muyuz?
Gayet tabii kaçırıyoruz. Bazen ‘asi genç, serseri’ diyoruz. Alman okulunda bir hanım kız intihar etmişti. Okul elinden geleni yapıp aileyi uyarmış ancak aile çocuğun durumunu kabul etmemişti. Hakikaten riskli, tanımı ve tedavinin kabul ettirilmesi çok güç.
Ergenlik çağı da depresyon dahil bir sürü rahatsızlığa yatkın bir çağ değil mi?
Bu çağda endişe, merak, taklit, teşvik, özenti, özdeşleşme, sorumluluk, başkaldırma, bağımlılık, güçsüzlük, güvensizlik, arayış, deneme, yetersizlik, toplumsal ilişki, arkadaş etkisi var. Bunlar anahtar sözcükler. Mesela merak ve teşvik madde kullanmaya, endişe ve kaygı depresyona götürüyor. Bu çağda handikaplar var ve bu hayatın en büyük çatışmasıdır. Cinsel kimlik çatışması, ruhsal yapıyla çatışma, toplumsal yapıyla çatışmalar görülüyor bu çağda. Yetişkinler işlerine gelince gence, ‘Sen büyüksün’, işlerine gelmeyince de ‘Küçüksün her şeye karışma’ diyor. Bu çelişkili mesajlar da genç yaştaki bireylerde çatışma yaratıyor. Kaygı düzeyi artınca başta depresyon olmak üzere pek çok rahatsızlık ortaya çıkıyor. Madde bağımlılığı, çok zaman depresyondan çıkış yolu olarak görülüyor gençlerde. Yani madde bağımlılığı aslında ruhsal bir rahatsızlığın belirtisi.
Türkiye aslında çok zor bir ülke değil mi gençler için?
Beş tip aile var ve bunlardan dördü gençleri stres içinde yetiştiriyor. Bu açıdan Türkiye’nin de şansı yok. Çünkü bu aileler de birbirini devam ettiriyor. Bilgisiz aile, boşveren aile, çelişkili mesaj veren aile ve tutucu aile tipleri var. Bir tek iyi aile var o da ilgili ve bilgili ailedir. Bu aileler de Türkiye’deki ailelerin beşte biri. Öbür ailelerden yetişen gençler aynı düzeni sürdürüyor çünkü ortak bir bilinçaltı oluşuyor ve kuşaktan kuşağa geçiyor. Nasıl ki namus cinayetleri sürüyor, öyle düşünmek lazım.
Türkiye’de kontrol zorluğu var
Peki gençlerdeki depresyon yetişkinlerde görüleninden daha mı ağır?
Daha ağır ve daha zararlı. O yaştaki depresyon erken tanınmazsa sonuçları ağır oluyor. İleri yaşlardaki depresyonu tanımak daha kolay. Tedavi edilmeyen gencin depresyonu kronikleşiyor, toplumun dışında kalıyor, okuldan oluyor ve bu hastalık geleceğini belirliyor. Beş gençten biri demek çok sık görülen bir rahatsızlık demek. Depresyon tedavi edilebilen bir hastalık. Zamanında tanı konulursa kısa süre içinde tedavi ediliyor ve tekrarlamayabiliyor.
Tedavi edilmeyen gençler ileride nasıl bireyler olarak karşımıza çıkıyor?
Kızgın, öfkeli, çabuk parlayan kişiler olarak ileride karşımıza çıkıyor. Depresyondaki bazı belirtiler kültüre bağlı, bazıları kültürden bağımsız. Türkiye’de kültüre bağlı depresyon kızgınlık ve öfke şeklinde çıkıyor. Bizim kültürümüzde şiddet ve saldırganlık var. En basiti polikliniğe gelen hasta bağırıp çağırıyor. Asistan veya hemşire bunu terbiyesizliğe bağlar, oysa bunu ona yaptıran depresyonudur. Depremden sonra insanların çok öfkelendiğine tanık olduk, çünkü büyük bir kısmı depresyon geçiriyordu. Birçok Batı ülkesinde depresyon daha sakin ortaya çıkıyor, çünkü saldırganlıklarını kontrol edebiliyorlar.
Gençlik davranışlarıyla depresyon belirtilerinin çok benzediğini söylediniz. O zaman bir gencin depresyonda olduğunu yakınları nasıl anlayacak, erken teşhisini nasıl sağlayacak?
Hem depresyon hem de madde bağımlılığında anahtar olan bazı özellikler var. Bir çocuğun veya gencin alışılagelmiş davranışlarında değişim varsa şüphelenilmeli. Gençlik çağının kendine özgü davranışları vardır. Âdet görmeye başlayan bir genç kızın bazı tepkilerinin olması normal. 50 senedir gençlerle iç içeyim, onların en çok yakındıkları şey büyüklerinin kendilerini dinlememesidir. Hep ‘Aklın ermez, bana akıl ögretme’ deyip dururlar. Gencin de yetişkin yerine konulup dinlenmesi gerekiyor. Bir gencin 18 yaşına kadar alışılagelmiş davranışlarında değişiklik varsa sorun var demektir. Örneğin tembel bir öğrenci birden bire çalışmaya başlarsa, soru işaretidir bu. Kendini aniden dine veya felsefeye verebilir, bir kulübün fanatik taraftarı olmaya başlar veya bir ideolojinin militanı olur. Ani sapmalar her zaman tehlikelidir.
Okuldan korkan çocuğa dikkat
Çocuklarda da depresyon rahatsızlığı görülüyor mu?
Görülüyor ve daha çok okul korkusu şeklinde kendini gösteriyor. 5-6 yaşından itibaren görülebilir depresyon.
Çocuk depresyonunun varlığı nasıl ayırt ediliyor?
Biyolojik olarak bazı gereksinimlerde aksaklık varsa, örneğin yemek yemesinde, uykusunda sorun oluyorsa çocukluk depresyonu mu diye düşünülmeli. Tanı koymak güç değil. Çocuklardaki depresyonun en büyük belirtisi okul korkusudur ve bu genelde atlanır. Depresyondaki çocukta ayrılık kaygısı gelişebilir, annesinden ayrılmak istemez, anneye sıkı sıkı sarılır, anne ve babanın öleceğinden korkar. Yaşamöyküsünde ayrılma kaygısı bulunabilir. Örneğin 15 yaşına kadar okula gidip ardından okula devam etmek istemiyorsa bir genç buna okul korkusu denmemeli. Burada depresyon vardır.
Çocuklardaki depresyon nasıl tedavi ediliyor?
Onlarda daha çok oyun tedavisi ve grup tedavisi yöntemleri uygulanıyor.
İlaç daha düşük dozlarda kullanılıyor. Çocuklarda tabii ki intihar olmuyor.
Genç erkekler, kızlara göre daha şanslı
Depresyon sıklığı açısından genç kız ve genç erkek ayrımı var mı?
Üçte bir oranında genç kızlarda daha fazla, hatta bazen yarı yarıya çıkıyor. Çünkü kadınlarda hormonal sistem farklı, hücre dizilimi farklı. Kadınların beyinlerindeki sağ yarımküre egemen ki bu duyarlılık ve tasarım gücü anlamına geliyor.
Bu, beraberinde çatışma ve kaygı getiriyor.
Erkekte beynin sol yarımküresi egemen.
Yani gördüğünü algılar, gerçekçidir erkek.
Belli dönemlerde size gelen hasta sayısında artış olur mu? Mesela sınav dönemlerinde?
Olur. Hem depresyonlarda hem de genel kaygı bozuklukları ve psikosomatik hastalıklarda artış olur. Beş gençten biri depresyona yatkın olduğuna ve sınav da bir stres olduğuna göre görülme riski artar tabii. Ailelerin sınavlara bir hafta kala, ‘İlaç verin çalışsın, ilaç verin sınavda heyecanlanmasın’ şeklinde komik beklentileri olur bizden. Üstelik bunu söyleyenler sosyoekonomik düzey açısından ileri diyebileceğimiz ailelerdir. Böyle bakınca gençlerin hali acı diye düşünüyorsunuz. Üç kuşağı da tanıdığım için, onların anne ve babalarının da aynı olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’de bir bilim var bir de bilim dışı yaşantı var. Türkiye’nin yaşantısı her alanda bilim dışı.
Sınav stresi çok belli başlı bir etken. Sınavı kaldıramayacağımıza göre ne yapmamız gerekiyor?
Gençlere çocukluktan itibaren engel aşma, sorun çözme eğitimi verilmeli. Hepimiz bilgi edinmeye çalışıyoruz ama onu nasıl kullanacağımızla ilgilenmiyoruz. Bilginin amacı, karşılaşılan engelleri aşmaktır. Hayatın kendisi bir sınav ve sınavlar hep olacak. Bununla yaşamayı öğrenmek ve mücadele etmeyi bilmek gerekiyor
Gençlerde tanı nasıl konuluyor?
Hiçbir zaman tek bir belirti depresyon tanısı değildir. Hepimizde zaman zaman kaygı, kapalı iştah, uyku bozukluğu olabilir. Depresyon demek için elem yönündeki tüm duygularda artış olması gerekir. Dikkat, algı ve bellekte azalma, okul başarısının düşmesi olabilir.
Depresyon gençlerde ne zaman tehlikelidir?
İntihar lafı ediyorsa dikkatli olunmalı. Genç veya yetişkin olsun intihar edecek kişi mutlaka mesaj verir. Örneğin, ‘Ben o kadar kötü bir insanım ki kimse beni sevmiyor’ gibi suçluluk, günahkârlık hisleriyle, ‘Yaşamaya değmez’ düşüncesi. Depresyon vakalarında intihar, durup dururken veya hasta iyileşmeye başladığında görülebilir. En çok intihar edenler genellikle öfkeli ve kızgın olanlarıdır. Bu duygular saldırgandır. Tedaviyle bu duygular kontrol ediliyor ve hasta bunları başkalarına yöneltemiyor. Ancak bu sefer saldırganlığı kendine yöneltiyor.
Tedavide neler yapılıyor?
Hastalık döneminde yapılacak ilk tedavi hastanın üzerindeki stresin kaldırılmasıdır. Çalışıyorsa işe gitmemeli. Ev hanımıysa sorumluluktan arındırılmalı. Depresyona yatkın bir kişiyse ya davranışçı ya da bilişsel tedavi uygulanmalı. Depresyona yatkın kişilerde öğrenilmiş bir çaresizlik vardır. ‘Ben bunu yapamam, edemem, zaten şanssızım’ şeklinde düşünürler. Bilişsel tedavide, nasıl ki tenis oynamak için beceri kazanmak gerekiyorsa, öğrenilmiş çaresizliğin üstesinden geliniyor. Yani varolan dikkat, algı, bellek, mantık belirli şekillerde geliştirilir.
Hatice Yaşar/Radikal
14 Ağustos 2012, Bir Yorum
20 Eylül 2012, Bir Yorum
14 Ağustos 2012, Yorum Yapılmamış
02 Ocak 2014, Yorum Yapılmamış
14 Ağustos 2012, Yorum Yapılmamış